KAPTAN PHILLIPS

Sinema, hikaye anlamında çıkmaza girdiği anda ilk başvurulan çözüm uyarlama yapmak. Severek okunan kitaplardan ya da ilgi uyandıran gerçek hayat hikayelerinden yapılan uyarlamalar perdeye taşınarak senaryo konusunda risk en aza indirilmeye çalışılıyor elbette. Ancak sinemayı hala hafife alanların, sanat dalından ziyade ticari bir meta olarak görenlerin en büyük yanılgısı da bu oluyor sanırım. Çünkü bir filmin iyi bir film olması, kitleleri etkilemesi için belli bir formül olduğunu söylemek bana doğru gelmiyor.

Kaptan Phillips (Captain Phillips) gerçek bir hikayeden uyarlama. Film, gemisini korsan saldırılarına karşı korumaya çalışan bir kaptanın hikayesi. Elinden gelenleri yapmasına rağmen Somalili korsanların gemiye çıkmasını önleyemeyen ancak mürettebatı ve görevi için hayatını riske etmeye hazır bir kaptan. Anlayacağınız yine bir rehine hikayesiyle karşı karşıyayız. Peki bu filmi diğer filmlerden ayıran bir özelliği var mı? Açıklamaya devam edeyim. Film Somalili korsanların elindeki tek rehine olarak Kaptan Phillips’in kalmasıyla yeni başlıyor denebilir. Tabi bundan sonra devreye kudretli Amerika girer. Kaptan’ın sağ salim kurtarılması için neredeyse tüm donanma ve özel birlikler harekete geçecektir ki zaten öyle de olmalıdır. Bir Amerikalı’nın hayatı her şeyden önemli değil midir? Yani buradan da tahmin edeceğiniz üzere sorun çıkaran dünyanın herhangi bir ülkesine karşı, cesur ve harika askerlere, bir o kadar cesur ve harika vatandaşlara ve tabi teknoloji harikası donanımlara sahip Amerika yine sorunun çözümü olarak karşımızdadır. Bu durumda Kaptan Phillips bize yeni bir şey vaat ediyor mu sorusunun cevabı kesinlikle hayır olabiliyor. Kaptan’ın başından geçen gerçek bir hikaye olması da filmi heyecanlandırmaya yetmiyor. Bu film için aksi bile söylenebilir. Gerçek hikaye olması sebebiyle senaristlerin konu üzerinde oynama alanları kısıtlı olduğundan, filmin sıkıştığı yerde kilidi açacak bir anahtara sahip olmalarını da engelliyor.

Filmi bir Amerika karşıtı gibi anlattığımın farkındayım. Elbette yapılan her işe saygım var. Ancak bu filmin cümle aralarında ya da açık açık verdiği mesajlar öylesine rahatsız edici ki, burada iş Amerika karşıtlığından çıkıyor. Filmin başında Somalili balıkçılar hayat mücadelesi için gemi kaçırmak zorunda olan insanlar olarak gösterilirken, ilerleyen dakikalarda bu insanlar balıkçı kimliğinden çıkarılıp terörist kimliğine büründürülerek Amerika’ya hak vermemiz sağlanmaya çalışılıyor. Başka bir örnek de Somalili balıkçının zengin olduktan sonraki hayalinin Amerika’ya yerleşip güzel bir hayat sürmek olması. İnsanlıktan nasibini almamış, cani, cahil varlıklar olarak gösterilen bu insanların da hayallerini süsleyen tek şeyin Amerika olması bir kez daha ince bir mesaj olarak karşımıza çıkıyor. Sonuçta da Oscar’da En İyi Film kategorisinde yarışan bir filmden beklentinizin çok altında, vasat bir film izlemek zorunda kalıyorsunuz. En İyi Film kategorisine de, daha önce “Zero Dark Thirty” ya da “The Hurt Locker” filmlerinin girdiği kontenjandan girdiği de açık.

Filmin yönetmeni Paul Greengrass’ın elinde insanları gerebilecek bir mekan varken bunu yetersiz kullandığı açık. Denizin ortasında yaşanan çaresizliği seyirciye aktarabilse belki filmin üzerindeki olumsuz hava da dağılacaktı. Ancak Kaptan’ın içinde bulunduğu ortamların herhangi birisinde yaşadığı çaresizlik kamera açıları ve yönetmenin bakışından kaynaklanan sebeplerle seyirciye yansımıyor.

Filmin başrolündeki Tom Hanks için ise düşüncelerim bölünmüş durumda. Bu zamana kadar oynadığı her filmi izlemek için can atan bir izleyici olarak bu filmdeki performansını da beğendiğimi söyleyebilirim. Sakin ve donuk bir kişiliği olan Rich Phillips’i başarıyla canlandırdığını düşünüyorum. Kafama takılan soru işareti ise, Kaptan’ın mı donuk bir kişiliğe sahip olduğu yoksa Tom Hanks’in mi bu rol için çok donuk kaldığı konusu. Bu düşünce ağır bastığında Tom Hanks’in sanki istemeden rol aldığını bile düşünüyorum. Diğer başrol Barkhad Abdi, BAFTA ödül töreninde En İyi Yardımcı Erkek ödülünü aldı. Kötü bir performans sergilediğini düşünmüyorum ama hafızalardan silinmeyecek bir performans olduğunu söylemem de imkansız.

Ne çaresizliğin yeterince anlatılabildiği, ne de konu anlamında bir doyuruculuğa sahip olmayan Kaptan Phillips tavsiye edebileceğim bir yapım değil. Yine de izlemek isteyenlere kolaylıklar diliyorum.

Diğer Yazılar: Ahmet B.
Yaratık: Covenant
1979 yılında Alien serisi yapımcılara seriyi devam ettirmek için gereken başarıyı sağlayarak...
Devamını Okuyun
Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir